Selamünaleykum…
Sürekli okumanın bilgi babında yetersiz kaldığını düşünerek okurluğumu yazarlığa dönüştürmeye çalıştığım bir günde bu yazıyı sizlere yazıyorum. Daha önce genellikle Kürtçe kitaplar ve sadece bir kitleye hitap eden eserler okuduğum için bir türlü okuduklarımı yazıya dökemiyordum. Her ne kadar zamanında birkaç Kürtçe yazı yazmış olsam da bunlar yazı konusunda beni pek ileriye götürememiştir. Bu nedenle ontolojik düşüncelere daldığım bir dönemde aldığım radikal bazı kararlarla hayatımı şekillendirip artık okumayla beraber -Velev ki yanlış veya kötü dahi olsa- bir takım yazılar yazmayı da kararlaştırdım(2022’de gelen edit : Başaramadı!). Bununla beraber uzun süredir okuduğum ve yeterince meyvesini aldığımı düşündüğüm Kürtçe kitaplara bir süre ara verirken aynı zamanda Türkçeyi daha iyi kullanmak adına Türkçe kitaplara ve sürekli karışık kategorideki kitapları okuyup faydasız bir bilgi akışından ziyade birbiriyle ilişkili eserleri okuyarak onlar üzerinden kafa yorduktan sonra farklı kategorilere geçmeyi düşünerek sil baştan bir okur-yazar bilinciyle hareket etme serüvenine de başlamış olacağım.
Bu minvalde bu ay (Nisan-2020) içerisinde okuduğum eserler hakkında bir takım yorumlar yaparak okuduklarımı sizlerle paylaşmayı düşünüyorum. Bunun başlangıcı olarakta Oğuz Atay’ın Tehlikeli Oyunlar adlı eseri olacaktır.
Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar ve Tehlikeli Oyunlar adlı eserlerini beraber almış ve Tutunamayanları okumakla başlayıp onu bitirmeden Tehlikeli Oyunları bitirmenin tezatlığını anlatarak yazımıza başlayabiliriz. ?
Beni az çok tanıyanlar gurbetle bütünleşen bir hayatımın olduğunu(Bu nedenle Tutunamayanları okumak istemişimdir) bilirler. Hayatın anlamını kavrayıp düşünmenin nimetini elde ettiğim gençlik çağından beri hayatım çetrefilli dönemlerden geçmiş ve böylece bir ömür hiçbir yere -özellikle şehirlere- Tutunamayacak olan hayat hikayeme adım atmış oluyorum. Bu tutunamama maceramda pek anlaşamadığımız halde beni hiçbir zaman yüz üstü bırakmayan tek şey muhakkak şehirler olmuştur. Hayatımı burada size anlatıp yazıyı daha fazla sıkıcı hale getirmeden sadece kısa bir anıyı(sıradan bir tutunamama hikayemi) sizlere anlatarak yazıya devam etmek istiyorum.
Gurbet’e kapımızı açtığımız bir zamanda Muş’tan Diyarbakır’a temelli giderken yanıma birkaç kitap alıp öyle gitmeyi kararlaştırdım. Yükümü ağırlaştırmamak için de belli başlı eserleri beraberimde götürmek istedim. Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar ve Tehlikeli Oyunlar adlı eserlerini elime aldığımda Tutunamayanlar göze daha alıcı geldiği için onu alıp birkaç aylık/yıllık yolculuğuma başladım. Gittiğim yerde birkaç eser bitirmeye başlayınca artık Tutunamayanları da okumaya karar verip 30-40 sayfa okuduktan sonra Corona’nın çıkmasından ötürü elde olmayan nedenlerle yeniden Muş’a dönmek zorunda kaldım. Muş’a apar topar(Korona’nın ilk günlerinde kopan kızıl kıyameti hatırlarsınız) döndüğüm için kitaplarla beraber bazı eşyalarım Diyarbakır’da kalmıştı. Her ne kadar Tutunamayanlara başlamış olsam da şartlar beni Tehlikeli Oyunları okumaya yöneltti. İşte Tehlikeli Oyunlar’a başlama maceram böylece başladı.
Tehlikeli Oyunlar Oğuz Atay’ın eserlerinden okuduğum ilk eser arasında yer alır. Tehlikeli Oyunlar ile Tutunamayanları almadan önce biraz araştırma yapmış ve Tutunamayanların Oğuz Atay’ın memleketi kurtarma dönemlerinde yakın çevresinin alaycı bakışlarını konu alan bir eser olduğunu öğrenmiştim. Tehlikeli Oyunları ise Atay’ın Aşk ve Duygusallık üzerinden bir bakıma kendi biyografisini roman haline getirerek yazdığı mistik eserlerden biriydi.
Tehlikeli Oyunlar’da Atay, Hikmet Benol’a yöneltiği misyonla bir bakımdan onunda hayata tutunamama maceralarını anlatır. Calderon’un diyalektik bir şekilde yapmış olduğu “Hayat bir düştür.” Yorumuyla bütünleşen bu eser, bir bakımdan bizlere hayatın oyun yönünü göstermektedir. Hikmet Benol’un sürekli monolog bir hayat yaşaması ve kendi zihnindeki iç konuşmalarıyla çoğu zaman eseri okurken “okuduklarımız yine bir hayal mi yoksa gerçek mi?” düşüncesi zihnimizi kurcalamaktadır. Bu bakımdan eser oldukça karmaşık bir hal almakta ve bazen gerçekle düşü bir birine karıştırabilmekteyiz.
Eser Hikmet Benol’un yalnızlığa mahkum olduğu üç katlı gecekondu bir evdeki monolog tartışmalarla çeşitli maceralara yelken açtığı hayat hikayesinden oluşmaktadır. Eşi Sevgi ile boşanan Hikmet, Emekli Albay Hüsamettin Tambay ve Dul Kadın Nurhayat Hanımında kaldığı üç katlı gecekondu bir eve taşınır. Ailesinden geriye hiç kimsesi kalmayan Hikmet’in en son eşi sevgiyi de kaybetmesiyle bir yalnızlığa düşer ve bu üç katlı gecekondulu evin sakinleri olan Albay ile Dul Kadın kendisine bir aile olurlar.
Hikmet’in sürekli monolog tarzdaki konuşmalarına bir süre sonra Emekli Albay Hüsamettin Tambay da katılmaktadır. Böylece Hikmet iç dünyasında insanlara, özellikle Sevgi ve Bilgeye karşı yapmış olduğu savaşa Emekli Albay’ı da katarak ondan fikirsel olarak lojistik bir destek almakta. Böylece Hikmet ölmüş olan insanlığa karşı zihninde Emekli Albay’la konuşarak insanlığa dair varoluşsal çözümler aramaktadır.
Oğuz Atay aslında bu eserde çarpık bir düzeni de bizlere yansıtmaktadır. Buna göre aslında Hikmet’in pek hikmetli şeyler yapmadığı, Sevgi’nin sevgisiz olduğu ve Bilgenin de bir bilgisinin olmadığı zıt kavramlarla bir bütünlük oluşturmuştur. Ayrıca Hikmet’in herkesin hayatını düşünürken kendi hayatını yok ediş serüveni ilgimi çeken bir diğer nokta olmuştur.
Kitap dışında değinmek istediğim bir diğer konu da Tehlikeli Oyunlar kitabı ve Oğuz Atay’ın düşünsel fikriyatı ele alınarak çekilmiş olan bir dizi hakkındaki detaylar olacaktır. Bu bahsedeceğim dizi bir zamanlara damgasını vuran Poyraz Karayel dizisidir. Poyraz Karayel dizisini izleyen biri olarak Tehlikeli Oyunlar kitabında okuduğum her paragrafta dizinin sahneleri hayalimde yer alıyordu. Zaten Poyraz Karayel izleyenler dizideki Oğuz Atay detayına muhakkak takılmışlardır. Poyraz’ın üç katlı evi, Emekli Albayı ve sonradan dul kalan Ümran Hanım bizleri otomatikman Hikmet’in üç katlı evine götürmektedir. Poyraz Karayel ile Hikmet Benol arasındaki tek fark Poyraz’ın sonda delirmesi ve Hikmet’in ise intihar etmesi olacaktır. Her iki hikaye de ne yazık ki bizleri kötü bir sonuçla karşılamaktadır.
En başta bahsettiğim gibi Tehlikeli Oyunlar’ın dili biraz karmaşık olduğu için salt bir tarzda okununca pek bir şey anlaşılmayabilir. Hikmet Benol’un hayalindeki duyguları anlamak için az da olsa o ruh halinde olmak okumayı daha anlamlı hale getirecektir. Ben eseri okuduğum dönemde buhranlı bir süreçten geçtiğim için elimdeki kitap bana bir bakımdan ilaç gibi gelmişti. Bazı kitapları okurken olay örgüsünü daha iyi anlamak için öncellikle o ruh haline sahip olmanın gerçekliğiyle yüzleşiyoruz. Bu kitaptaki karmaşık olayları anlamak için de insanlardan bıkmış bir ruh haliyle okumak gerekiyor. Böylece kitabı daha iyi anlayacağımızı ve melankolik bir süreçte okumamızın bizlere daha faydalı olacağını düşünüyorum.
Ben kitap ve dizi hakkında daha fazla spoiller vermeden kitaptan beğendiğim birkaç sözü aşağıya ekleyerek yazıyı noktalamak istiyorum. Bir sonraki kitapta buluşmak dileğiyle esenle kalın..
(İş bu yazı 2 yıl önceye ait olup yazının güzelliğinden ziyade arşiv niteliği taşıması için siteye eklenmiştir. Altı çizili olarak ekleyeceğimiz yazılar da her zamanki gibi kitap farklı şehirde ben ise başka bir şehirde olmamdan ötürü ikinci bir güncellemeye kadar ertelenmiştir. İstek, Şikayet, Öneri ve Eklemelerinizi aşağıdaki yorum kısmına ekleyebilirsiniz.)