Aklında Bir Sayı Tut John Verdon’un yazmış olduğu ilk eser olduğu halde okurları tarafından beğeniyle karşılanmıştır. Eseri okumaya başladığımızda Tess Geritsen gibi büyük yazarların övgüyle eserden bahsettiklerini görürüz, bu da eserin ne kadar iyi olduğunu bizlere göstermektedir. Normalde polisiye romanları ilgimi çekmediği için hiç okumadığım(Dua yayıncılığın Takip, Pojifyon gibi eserlerini saymasak) bir alan ve olurda bu alanda okumaya başladığımda kendisinden çokça söz ettirdiği için Sherlock Holmes ile başlamayı düşünüyordum. Fakat genellikle düşündüklerimiz hiçbir zaman istediğimiz gibi şekillenmez ve benim de öyle oldu. Hiç ummadığım bir eseri okurken elimde buldum.
Aklında Bir Sayı Tut Kitap İncelemesi
John Verdon’un ilk çalışması olan bu eser daha sonraki yıllarda kitabın baş kahramanı olan dedektif Dave Gurney’ın maceraları sayesinde Verdon’un yazarlık kariyerinin önünü açacaktır. Aklında Bir Sayı Tut kitabındaki olaylar emekli dedektif olan Dave Gurney’in eski okul arkadaşı Mark Mellery’e gelen bir mektupla başlamaktadır. Mark Mellery’in posta kutusuna bırakılan imzasız bir mektupta aklından bir sayı tutması istenilir ve tutuğu sayı ile mektubun ikinci zarfında yer alan sayının aynı olduğunu görünce korkuyla irkilir. Mektubu okumaya devam ederken sonda şöyle bir şiir ile karşılaşır :
“Aldıklarını geri vereceksin
Vermiş olduklarını aldığın zaman.
Biliyorum ne düşündüğünü,
Ne zaman uyuduğunu,
Nereye gittiğini,
Nereye gideceğini.
Seninle bir randevumuz var,
Bay 658.”
Rastgele tutuğu bir sayının hayatında hiç görmediği biri tarafından bilinmesiyle korkmaya başlar. Ve mektup sahibinin sadece sayıyı bilmediğini Mellery’nin nereye gittiğini, ne yaptığını hatta yemeğine kadar her şeyini bildiğini belirtir. Böyle büyük bir iddianın karşısında Mellery korkarak soluğu dedektif arkadaşı olan Gurney’de alır. Dave Gurney’in yıllanmış dedektiflik tecrübesiyle olayı ele alması ve zeki hamleler yapmasıyla mektubun sahibi sonunda bulunur.
Aklında Bir Sayı Tut Karakterleri
Kitap başlangıçta sıkıcı hale gelirken tam elimizden bırakıp kenara atacağımız bir anda bizi kolaylıkla olayların içine atabiliyor. Başlangıçta dedektif Gurney’in hayatından ve arkadaşı ile ilgili ilişkilerinden bahsettiği için baya sıkıcı geliyor. Fakat sonraki sayfalarda olaylar alevlenince kendimizi Gurney’in konumunda görebiliyoruz. Acaba katil kim? Mektubu yazan kişi bunca şeyi nasıl biliyor gibi soruları kendimize sormadan edemiyoruz.
Dedektif Gurney çok zeki olduğu halde olayı eşinden bağımsız şekilde çözememesi “Her başarılı erkeğin arkasında bir kadın vardır” sözünü de beraberinde getiriyor. Olayı çözmesinin yanı sıra Gurney bu kadar zeki olduğu halde birçok hatalarda yapmıştır. Bunlardan biri katile yazdığı mektupta kendisini ve eşini tehlikeye atması ve katil ile ilgili onca sorunu çözdüğü halde onu bulamaması hatta verilen ipuçlarını da çok geç anlaması olayın kahramanı olan Gurney karakterinin prestijini bir nebze düşürmüştür.
Genel olarak kitabı değerlendirmeye çalışırsak okuduğum ilk polisiye roman olduğu için başta sıkıcı olsa bile sonradan beni ister istemez olayların içine çekti. Eserin John Verdon’un ilk çalışması olduğunu öğrenmem de yazara daha büyük bir hayranlıkla yaklaşmamı sağladı. İlk defa bir eser ortaya seren birinin kaleminden bu denli iyi yazılmış bir çalışmanın çıkması beni ziyadesiyle sevindirdi. Kitabın kahramanı olan Gurney’in olaylara zekice yaklaşması, Verdon’un olay örgüsünü titizlikle ele alıp sürükleyici bir dille bize sunması takdir edilecek şeyler. Polisiye romanlar her ne kadar benim tarzım olmasa da John Verdon’un diğer eserlerini arada çerez niyetine okumak için yazarımızı not almaya başladım. Umarım onlar da en az bu eser kadar bizi olayın içine çeker.
Kitapta altını çizdiğim sözlerden birkaçını buraya ekleyerek spoillerle yazımızı noktalayalım. Spoiller yemek istemeyen okuyucuların buradan sonrası için yazıyı okumalarını tavsiye etmem.. İyi okumalar.
Aklında Bir Sayı Tut Sözleri
“Mellery şöminenin önünde ileri geri yürümeye başladı
‘Söylediğimi yapın. Hayatınızdaki kötü şeyler için suçladığınız insanların listesini çıkarın. Onlara ne kadar sinirlenirseniz, o kadar iyi. İsimlerini yazın. Kendi masumiyetinize ne kadar inanırsanız, o kadar iyi. Onların yaptığı şeyi ve sizin nasıl kırıldığınızı yazın. Sonra kendinize, kapıyı nasıl açtığınızı sorun. Eğer aklınıza ilk gelen, bu egzersizin ne kadar saçma olduğu ise, bunu reddetmeye neden bu kadar istekli olduğunuzu sorun. Unutmayın, bu yaptığımızın amacı, suçları her neyse o insanları bağışlamak değil. Onları bağışlama yetkiniz yok. Bağışlamak Tanrı’nin işidir, sizin değil. Sizin işiniz yalnızca bir soru sormak: ‘Ben kapıyı nasıl açtım?‘
Durdu ve elinden geldiğince fazla misafirle göz teması kurmaya çalışarak odada gözlerini gezdirdi.
‘O kapıyı nasıl açtım?’ Hayatınızın geri kalanında mutlu olup olmamanız, bu soruyu ne kadar dürüstçe cevaplandığında bağlı olacak.’”
Yorum : Hepimizin muhakkak geçmişte yapmış oldukları hataları olmuştur. Zaten geçmişte yapmış olduğumuz kararların bedellerini şuan yaşıyoruz. Daha fazla yanlış kararlar almamak ve bataklığa batmamak için John Verdor burada çok önemli bir noktaya Gurney ve Mellery’nin arasındaki diyalogla bizlere sunmuştur.
Hayatlarımızı darmadağın eden ve bizleri derin pişmanlıklara iten etkenler arasında genellikle karşılaştığımız insanlar yer alır. Yeni tanıdığımız insanları hayatımıza alırken onların bizlere yaşattıkları travma ve acıların haddi hesabı yoktur. John Verdon da tam bu sebeple yeni travma ve acılar yaşamamak ve bu acıları başkasının üzerine atmamak için bizlere kendimizi sorguya çekmemizi söylüyor. Ne kadar acı yaşasak da bu acıların sorumluları bize acıyı yaşatanlar değil aksine en büyük sorumluları biz kendimiziz. Bunun için yeni acılar tatmamak adına yaşadığımız en son acıdan iyi ders almalı ve bizlere bu acıyı yaşatan kişilere karşı “O kapıyı nasıl açtım?” sorusunu kendimize yöneltmeliyiz. Hayatımıza aldığımız kişilere kapıyı nasıl açtığımızı bilirsek daha az acıyla karşılaşacağımızı düşünüyorum.
“Kendimi şam yolunda atından düşen Paul’e benzetmek istemem ama gerçek şu ki, o andan sonra gitmekte olduğum yolda tek bir adım daha atmak istemiyordum”
“Bunu itiraf etmekten nefret ediyorum ama karımın hayatında beni gerçekten etkileyen tek şey, ölümü oldu”
“Uzun konuşmasını sağla çünkü ne kadar çok şey söylerse o kadar çok açık verecektir ve o kadar çok kim olduğunu hatırlama ihtimalin olacaktır.
-Eğer hatırlarsam ona kim olduğunu söylemeli miyim?
+Hayır. Onun bildiğini düşünmediği bir şeyi biliyor olman sana avantaj sağlayabilir. Yalnızca sakin ol ve konuşmayı uzat.”
“Kafasında harcadığı zaman, dünyada harcadığı zamandan daha fazlaydı.”
“Hayatta ölüm ve şüpheden başka kesin olan bir şey yoktur.”
“İnsanları öldüren silahlar değil, yine insanlardır. Haklılık payı yok değil. İnsanlar, insanları öldürür. Bunu sizin mesleğinizdeki adamlardan daha iyi kim bilebilir ki?