Yaşadığımız her şey tanıştığımız yeni insanların bizi şekillendirmesiyle oluşmaktadır. Evde, okulda, çarşı ve pazarda kısaca sokakta selam verdiğimiz bir yabancı bile bizim hayatımızı bambaşka bir hale getirebilir. Durum tam olarak böyle iken Aklında bir sayı tut kitabındaki dedektif Gurney ve Mark Mellery’in konuşmasında geçen “Bu kapıyı nasıl açtım?” sözünün üzerine okunacak bir şiir.. Biraz kesit vermek gerekirse şunları yazmıştı John Verdon :
“Söylediğimi yapın. Hayatınızdaki kötü şeyler için suçladığınız insanların listesini çıkarın. Onlara ne kadar sinirlenirseniz, o kadar iyi. İsimlerini yazın. Kendi masumiyetinize ne kadar inanırsanız, o kadar iyi. Onların yaptığı şeyi ve sizin nasıl kırıldığınızı yazın. Sonra kendinize, kapıyı nasıl açtığınızı sorun. Eğer aklınıza ilk gelen, bu egzersizin ne kadar saçma olduğu ise, bunu reddetmeye neden bu kadar istekli olduğunuzu sorun. Unutmayın, bu yaptığımızın amacı, suçları her neyse o insanları bağışlamak değil. Onları bağışlama yetkiniz yok. Bağışlamak Tanrı’nin işidir, sizin değil. Sizin işiniz yalnızca bir soru sormak: ‘Ben kapıyı nasıl açtım?‘
Durdu ve elinden geldiğince fazla misafirle göz teması kurmaya çalışarak odada gözlerini gezdirdi.
‘O kapıyı nasıl açtım?’ Hayatınızın geri kalanında mutlu olup olmamanız, bu soruyu ne kadar dürüstçe cevaplandığında bağlı olacak.”
Şimdi ise çocukluğumuzun dizilerinden biri olan Kuşçu’nun Mevlana’dan alıntıladığı sözle yazıyı noktalayalım :
“Kişinin kendine ettiğini edemez kişiye hiçbir fani
Tutmazsa gerçek dost elini kendi kendiyle baş edemez”
Bunca şeyden sonra girişe sensörlü bir kapı ekleyip hala her gelene kapıyı açan varsa saçmalı tüfeğiyle İsmet Özel ardına versin artık ‘evdalno…