Dağlardan, şiirden ve yalnızlıktan korkanlara…
Kendimi bildiğim yaştan veya bilmeye zorlandığım andan itibaren bazı şeyler değişti. Bilmem gerekti var edeni, var edilenleri. Ardından tanımam istendi bunca hayret edilesi şey varken ismi büyük parlak harflerle duvara, panolara, kitaplara ve ilk görüşte fark edip kafanızı çevirmenizi geciktirecek o yerlere. Ve tabi sonrasında kurallar belletildi genç havsalama. Özgürleşebilmen ait olabilmen ölçüsünde ancak mümkün olabilir dendi.
Varlığım bir başka varlığa armağan edildi. Varlığım bir başka varlığın önünde her sabah saat 09,00’da beş dakika ayakta bekletildi. Geç kalmasına, düzensiz olmasına, dağınık olmasına, konuşmasına sorgulamasına ve bilhassa tekinsiz sorular sormasına izin verilmedi. Varlığım sekiz sene her sabah yemin etti düzeni bozmayacağına, kafa karıştırmayacağına, kimseyi rahatsız etmeyeceğine.
Günler geçer anneme ve kuşlara duyduğum sevgi artarken bir şeyler değişmeye başladı. Ne oluyordu da bazı çocuklar kör kurşunlardan korunmak için bir kuytuda babalarının gövdelerine sığınıyordu. Ne oluyordu da bazı çocuklar diğer çocukların oyun gruplarına alınmıyordu. Ne oluyordu da bazı anneler ve kediler bir akşam vakti herkesten sonra pazar yerlerine gidiyordu.
Bazı anneler bazı çocuklar ve sığındığımız o kucaklar farklıydı.
Saat 19.00-20.00 arası söylenenler doğru değil miydi? Satılan özgürlük nidaları, pazarlanan umut kumpanyaları, paylaştırılan haklar, her ayın sonunda cebimizde olan kağıtlar ve sonunda gülmemizin şart olduğu gülünesi videolar…
Sekiz yıl boyunca bana farklı şeyler öğretilmişti. Ama şimdi televizyondakiler, takım elbiseliler, yeşil pasaportlular, ipekten kaftan giyenler, elinde silah olanlar, yumruğunu sımsıkı sıkıp yeminler edenler her biri bir öğretiyi ateşli bir şekilde savunuyordu.
Ama ya çocuklar? Onların her biri her gün farklı bir diyara göç ediyordu. Ben bilmiyordum ne yapılırdı, ne yapılacaktı..
Misafir Yazar | Agidi
Not : Yazılarınızın sitemizde yayınlanmasını istiyorsanız sizler de İletişim kısmından bizlere ulaşabilirsiniz..